30 Eylül 2009 Çarşamba

film gibi olsun..



film gibi olsun.. kar yağsın, ben siyah elbisemle bekleyeyim bir bankın yanında. soğuk, ellerime dokunmak istese de ben saklayayım onları sana. aniden gözlerimi kapat, senin olduğunu bildiğim halde sor o soruyu.. sonra önümde fötr şapkanı çıkarıp selam ver, elimi öp.. koluna gireyim yürüyelim bir süre sonra elimi tut.. soğuktan değil heyecandan titreyeyim.. aniden duralım. rüzgar atkımı uçuruyor, saçlarım dağılıyor.. o gün hiç olmadığım kadar güzelim, o gün her zamanki gibi çekicisin.. gözlerimiz kesişiyor ve nefesini hissediyorum. kesik kesik geliyor, yutkunuyorsun. önce ben hamle yapıyorum dayanamayıp. kalbim fırlayacak gibi, ilk konserimde bile bu kadar heyecanlanmamıştım ben. dudaklarını kendime çekiyorum, senin gözlerin kapalı ama benimki açık, keyfini seyretmek istiyorum.. ama öyle sarhoş oldum ki benimkiler de kapanıyor. soğuk, kıskanıyor bizi, ateşimiz yükseliyor, terliyoruz. elimi kalbine götürüyorum, benimki kadar hızlı bir kalp, sevinç kaplıyor içimi.. duruyoruz, gülümsüyoruz, ve aynı anda iki dudaktan aynı cümle çıkıyor; seni seviyorum..

hayal ürünüdür, gerçek olsa ne vardır sanki..
bir de ben bu "deviantart" ı çok seviyorum..

ajan mısın okurum?



bloğumda ismimi ve soyismimi vermemeye dikkat ederken ben "the oz" (emre oğuz baycın/21/istanbul üniversitesi, hititoloji) bloğunda ikisini de yazıp bir de link vermiş bebeğim, kendilerine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum (kaç dostum!) amaan kimden çekineceğim sanki sizden mi okurum.. sizden niye çekineyim ha benim lahana dolmalarım.. zaten o "takip et" butonuna tıklayan parmaklardaki tırnaklara bedeva manikür yapacağım ben..

bu kayda verilen etiketler: saçmalayaz, ajan okur, balım okur, lahana dolması, takip et canımı ye, yorum turist'in ekmeğidir, the oz yeni hırka alacak, gugıla "ajan" yazıp görsellerde aratmak..

29 Eylül 2009 Salı

Turist'ten notlar..

nil karaibrahimgil ilk olarak hazır kart reklamında dikkatimizi çekmişti, ben o reklama da, nil'e de, reklam müziğine de hasta olmuştum.. sonra gerisi geldi, nil albüm yaptı ve "xl" dedi.. klibi de sevmiştim ve artık nil'in kalbimdeki yeri ayrıydı. kendine ait sevimli tarzıyla dikkatleri çekmişti, ve hala aynı tarzını korumakta.

not 1: sesin güzel değil, şarkıların da aslında çok komik fakat bunların hiç biri göze batmıyor, çok sevimlisin, severek dinliyorum..

müzikle profosyonel olarak uğraşmasaydım ne yapardım?
annemin sandığı gibi doktor, mühendis, avukat yine olmazdım. yapamazdım ki başaramazdım, başarsam diyelim hiç zevk almazdım.. uğraştığım şey yine sanat olacaktı; resim, fotoğraf, sinema, heykel, tiyatro..

not 2: hayatımda müzik olmasaydı, eksik olurdum..

cem adrian'a neden ilgi duymuyorum ve neden bana hala itici geliyor anlayabilmiş değilim.. beni birşeyleri rahatsız ediyor işte..

not 3: romantik olmaya çalışıyormuş da aslında değilmiş gibi..

romantizm demişken; bence bir erkeğin bir dişiye çiçek vermesi romantik değil, ama çok güzel bir şey, çok sempatik.. peki romantizm ne?

not 4: romantizm ne demek cevap verilemedi, mal mal ekrana bakıldı..

çamaşır astığımda farkettim, yumuşatıcı çok güzel bir şey..

not 5: yumoş'un mavi renkli olanının parfümü yapılsa alınır..

şimdi duş alıp, süslenip, beyoğlu sokaklarında gezesim var. gittim..

28 Eylül 2009 Pazartesi

"öğrenciyim ben" yazısı

öğrencinin haklarını savunması, niçin bu kadar göze batıyor ki acaba, yoksa ergenekon, kürt açılımı gibi artık klişeleşen gündemleri değiştirebileceğimizi sandığınız için mi, aloo biz de varız sevgili ülkem, her ne kadar sen bugünkü gibi istanbul üniversitesinde sesimizi duyurmaya çalışan 32 arkadaşımızı cezalandırsan da.. (yanlış zamanda yanlış yerde olmuşsunuz ama siz de arkadaşlarım "ab.gül" amcamızın üni.den çıkış anında kapıda olmak nedir? demek ister miyim? isterim ama demem çünkü bu cümlede bir klişe var bakalım bulabilecek misiniz..)


lisede bir servis şöförümüz vardı. mahmut abi. ne adamdı yahu, beni severdi, biliyorum çünkü verdiğim kasedi geri çevirmezdi; örnek kaset: radiohead. tabii serviste daha benim kasetlerime sıra gelemeden bangır bangır şebnem ferah çalardı.. sanıyorum şebnem ferah'ın bütün albümlerini ve bütün parçalarını biliyorum, işte servis kültürü deniyor buna. mahmut abi de ben yeni bir kaset getirince sevinirdi garibim, parçaları söylemeye çalışırdı falan..

tamam servisin hanım ağasıydım itiraf ediyorum. bazukalardan, tuvallerden, enstrümanlardan oturacak yer zor bulunurdu ama arka en soldaki köşe benimdi, benim sözüm dinlenirdi genelde, ben geldiğimde yerimde oturan kişi kalkardı, o zamanlar bundan müthiş keyif aldığımı itiraf etmeliyim tabii. ama bizim servis çok eğlenceliydi be. herşeye gülerdik, yanaklarım ağrıya ağrıya eve gelirdim.. çok anım var serviste. bi kere servis düzergahında başka okulun servisini bekleyen havuç bir çocuk vardı, her gün ona düzenli olarak laf atılırdı, sonra bi gün ben tam servise binerken bana araba çarpmıştı ve tabiiki huzurlarınızdaki mal turist dizlerindeki o yaralarla inatla servise bindi, ulan okula gitmeyiver demi? zaten anıra anıra gülen servis ahalisine rezil olmuşun o kazayla,piiii.. ( kazayı anlatmıyorum ki gülmekten altınıza sıçmayın diye..)

hah bir de bizim evin altındaki cd'ci vardı. şimdi bu hırbo bana aşık olduğunu sanıyor ve her servisten indiğimde dükkanından bangır bangır fantazi türk müziği eserleri duyuluyordu. bu kapıda kollarını kavuşturmuş benim merdivenden çıkışımı izlerdi te allaam fonda "senden çocuğum olsun istiyoruuuğğm, gözleri senin gibi baaaksııııın.."

sanki bu yazı yarım kalmış gibi oldu ama aslında bitti.

27 Eylül 2009 Pazar

Kukla


kendime bir kukla hediye edeceğim.. bazen insanlar söylediklerime alınıyor, bazen sinir oluyor ve bazen nefret ediyorlar. ama ben susarsam fikrimi nasıl öğrenebilirsiniz ki? bu yüzden kukla alıyorum, duymak istemediklerinizi kuklam söyleyecek ve böylece bana değil ona kızacaksınız.

bugün çok Bülent Ortaçgil'im..

starbucks'tan girip kalbinizden çıkarım



tanıdığım bir çok insan emperyalizm karşıtı düşüncelere sahip, bu sebeple starbucks, mc donald's gibi kuruluşları tercih etmiyor (düşünce yapısı bu, fakat adamlar güzel yapıyor işte, kaliteli yapıyor, lezzetli yapıyor be. eminim hepsi starbucks kahvesi içmiş ve hayran kalmıştır.) ben kendi adıma itiraf ediyorum bunu şu an. seviyorum, içiyorum, mutlu oluyorum, onlar daha kaliteli yapıyorsa bizim suçumuz ne? ayrıca yıllardır converse giyerim.

kurallardan, zorunluluktan ve sorumluluktan hoşlanmayan bir insan olmama rağmen çok düzenli bir yaşantım olduğunu farkettim, bu durumu beğenmiyor değilim ama istediğim bu değil. mecburiyetten böyle yaşıyorum evet, okul, ev.. bu yüzden gün içinde değişen planlar beni heyecanlandırıyor, deşifreyi her zaman sevmişimdir. her insan gibi para problem olmasın istediğim gibi ordan oraya gezeyim.. canımın istediği her şeyi yapabileyim, işte bu yüzden evlenmek istemiyorum. bağımlılık bana göre değil. bu yüzden kaçıyorum aşktan. çünkü fikirlerimi değiştirebiliyor duygular, hayallerimi ezebiliyor. acaba hangisi doğru? amaan bana ne doğrudan sanki..

feysbuktaki açılan gruplar saçmalama boyutunun bir level üstüne geçmiş durumda artık, ekrana bakıp tepki veremiyorum, tepki öldüren cinsten çünkü. en son şöyle bir grup gördüm;

"sıçmak için kıçını kullananlar!"

arkadaşım sen bu grubu kurarken ne düşündün acaba? hayır konuşurken saçmalayanlara mı bir taş bu yani ya da feysbukla dalga geçen bir insansın da bir istatistik peşindesin, bu mu yoksa? sen bu kadar zeki misin şimdi? sana "mavi sakal" adlı grup söylemek istediklerimi bir şarkıda birleştirmiş bebeğim; "çektir git!"

bugün dünya kalp günüymüş okurum. eğer siz bir başkasının kalbini daha taşıyorsanız içinizde ona lütfen çok dikkat edin, size o kadar güveniyor ki hiç düşünmeden vermiş onu. şimdi onu arayın ve kalbine çok iyi baktığınızı söyleyin emin olun ki o da sizinkine çok iyi bakıyordur.

bu yazıyı da burada bitirip, kaş alma faslına geçiyorum, mucurdum..

26 Eylül 2009 Cumartesi

sözlük dedikodusu vol.1

kendi reklamını yapan yazarlarımız, ilginç konularla dikkatleri çekiyor.. konuyu tam olarak anlayamadım ama zaten dedikodu da budur değil mi (bilip-bilmeden konuşmak). ""sevişmek çok güzel bir duygudur" dediği için peşine takılan bir erkek yazar tarafından taciz edildiğini iddia eden kadın yazarın dramı (bu cümle de sözlükten alıntıdır)" konumuz. ulan size ne be! bana ne? ona ne? ne? herkesin bir yorumu var bu duruma, niye var? anlamıyorum ki ben. hayır hanım kızım ya da ablam ya da teyzem sen niye bu derdini paylaşırsın sözlükte, bak perişan olan sen oldun bacım. ha her bi boku çok bilen "sikiş sokuş yazarlarımız" var bi de, hangi konuya el atsa adamlar sözlüğün gündemini değiştiriyorlar, sadece tebrik ediyorum, hayranlarına saygılarımı sunuyorum. okuyor muyum? okuyorum ulan..



bugün benim gündemim ise çok farklıydı; çekmeyen anten. günlerdir tv izleyemiyorum bunun yüzünden. bir oraya bir buraya koyuyorum, okşuyorum, konuşuyorum, derdi nedir anlayamıyorum ama. sonunda sevecen yapımı bir kenara koyup şiddete baş vurdum, kırıldı, çok kırıldı.. şimdi hiç izleyemiyorum.

patlıcan yemeği, pilav, tavuk prizola, patates salatası, turşu, yoğurt idi menüm. bir insan sadece kendine bu kadar yemek yapar da yer mi, verdiğim kiloları geri mi alacağım ben =/

24 Eylül 2009 Perşembe

palet eğitimi

babamın yıllar önce bana aldığı paletler geldi aklıma, suya paletlerle giriyordum ama sudan paletsiz çıkıyordum evet. tabiiki onu da "seneye de giyer" mantığı ile bir numara büyük almıştı babam. o paletler şimdi nerde baba ha? arkadaşlarımdan biri de ayağındaki paleti çaldırmış, o başka bir alem zaten..

"mahalle oyunları oynardık çocukken ne güzeldi lan" diyen arkadaşlarımı kıskanıyorum çünkü biz ana caddede oturuyorduk.. ama tenefüs aralarında atlanan ipin, seksekin, kalbimdeki yeri ayrı.. derslere mosmor girdiğimizi hatılıyorum, öğretmenin derse biraz geç girme süresini de hesaplardık son dakika sınıfa koşardık. ve beden eğitimi dersi iyi ki vardın..

umut sarıkaya tipi mutsuzluk tanımlarına bir yenisini daha ekliyorum şu an; çamaşır makinasa üç çift çorabın teklerini atmadığını farketmek, allahım sana geliyorum!

önce şu çamaşırları asıyım da..

bence turist;



bloğuma yeni koymuş olduğum çoktan seçmeli anketimize katılmanızı öneririm..

not: greenpeace, tema gibi vakıf anketi değildir, zorlama yoktur, sevgiler..

not 2: bu notu sildim.

not 3: manyadım!

22 Eylül 2009 Salı

Dış görünüm


"kısa saçlı kızlar kendine çok güvenseler de uzun saçlı kızlar istediğini daha çabuk elde eder.
kısa saçlı erkekler oldukları gibi gözükürler, uzun saçlılar ise olmadıkları gibi."

yukarıdaki yaptığım tespitler saçma olabilir çünkü götümden uydurdum. evet uydurdum ki şu konudan bahsetmek istiyorum "dış görünüm".

"ilk görüşte aşk" nedir?
kendimce açıklayayım; fiziksel özelliklere (kaşa, göze, göte, memeye, saça, ele vb.) hasta olmaktır.

peki "aşk" nedir?
vikipedi açıklamış; bir şeye tutku ile bağlanmak. (bağımlılık)

sonuç olarak; ilk görüşte aşkın, aşk olmadığı kanısındayım. beğenmek ya da fazla beğenmek olabilir bu. işte burada olay dış görünüme bağlanıyor. güzel giyinin kardeşim, özgün olun, kendinize yakışanı giyin yeter ki illa modaya uyacağım demeyin, zorla tayt giymeyin yahu giymeyin öfff giyme teyze.. güzel olanı beğeniyoruz madem kurala uy, bakımlı ol.

ayrıca çok dar giyinen erkeklerin içinde "gizli gay" lik olduğunu biliyor muydunuz?
bilemezsiniz tabii bunu da götümden uydurdum.

-_-

19 Eylül 2009 Cumartesi

Cenin duygular



Babamdan anneme doğru geldiğim yolculukta, milyonlarca kardeşimle yarışmak zorundaydım. Annem yalnızca bir tane canlı alıyordu bünyesine, işte bu ilk “bencillik” tecrübemdi. Ayaklarım yoktu, kuyruğumla çırpındıkça çırpınıyor herkesin önüne geçiyordum, yolda teker teker kardeşlerimin mücadelesini ve yoruluşlarını izliyordum, ben de çok yorulmuştum ama çok istiyordum annemde olmayı, neden bu kadar çok istiyordum ki?

sonunda başardım, kafamı bir boşluktan içeriye doğru bütün gücümle ittim, içerideydim artık. Kardeşlerim yoktu, mücadele arkadaşlarım.. sadece kendimi düşünmüştüm ve kazanmanın gururunu yaşıyordum işte bu ilk sevincimdi..

sonra zaman geçmek bilmedi, boşluktaydım, kocaman bir boşluk, göbeğimde bir hortum ve sadece ben.. çok zordu ne olduğunu anlamaya çalışıyordum, anlayamıyordum, bu da ilk yalnızlığımdı.

sığmıyordum kabıma artık, çok bunalmıştım, gitgide büyüyordum ve dışarıdan gelen sesleri merak ediyordum, sonunda patladım, ilk isyanım..

artık bambaşka bir yerdeydim, şaşkındım, ışık gözlerimi alıyordu ve sonra onu gördüm, annemi.. solgun yüzü endişeyle dolmuştu, ağlamıyordum, çünkü onu gördüğüm için sevinmiştim, bu da ilk mutluluğumdu ama çok kısa sürdü.. annem, ağlamadığımı görünce öldüğümü sanmış, hemşire de “ağlamasını mı istiyorsun” demiş ve popoma bir cimcik atmış, bu da ilk acımdı..

doktorlar gidip geliyor beni rahat bırakmıyorlardı, kollarımda vücudumda bana ait olmayan kablolar rahatsızlık veriyordu. Erken doğmuşum, sabırsızım gerçekten..

bir adam izliyordu beni sürekli, onu hemen tanımıştım aslında, nasıl tanımazdım.. sekiz ay boyunca sürekli aklıma geliyordu, özlüyordum onu, kardeşlerimi de özlüyordum.. göz göze geldik, bana öyle bir gülümsedi ki..

o günden sonra bu iki insanın parçası olarak yanlarında yaşadım, beni karşılıksız seviyorlardı, ben de onları karşılıksız seviyordum, onlar da birbirlerini karşılıksız seviyorlardı..

büyüdüm.. ve aşık oldum, zevk aldığım, hayran olduğum, ve ailem kadar çok sevdiğim şeye, müziğe..ilk aşkım oldu. bir süre sadece hobimdi müzik, flörttü.. ama sonra hayatımı onunla sürdürmeye karar verdim ve şu an okuduğum okulu kazanarak onunla evlendim.. karşılıksız sevdiğim bir şey daha vardı böylece..

karşılıksız sevgim hep devam etti bazı şeylere, sonra beni üzenlere karşı bu sevgi kendiliğinden buharlaştı..

karşılıklı sevgi vardı artık, ailemin sevgisinden çok farklıydı, iki rengi vardı; yeşil, kırmızı..
benim en sevdiğim iki renkti. Arkadaşlarım, dostlarım yeşildi.. kırmızı ise çok farklıydı, çok güzeldi..

şimdi geziyorum, ama istediğim gibi değil henüz, hayal ettiğim gibi değil.. müziğimle gezeceğim, alkışlarla..

Turist

not: yukarıdaki çizim Da Vinci’nin “anne karnında embriyo” eskizidir.

başlık sizsiniz..

bloğuma girerim, bir de ne göreyim, yeni okurum var, sevinirim içten içe ve hemen araştırırım, tanıdık biri mi, değil mi, nasıl yazıyor, niye okuyor.. eğer tanıdık değilse daha da çok seviniyorum evet. her okurumun kalbimdeki yeri ayrı inanın, iyi ki varsınız bir de ben bugün neden duygusalım böyle?

"çok pahalı bir şehirde yaşıyoruz" dememek için yeni bir cümle daha kuruyorum (zira anti klişe timimi çok üzdüm bu aralar, bana gelen tekmeleri titriyordu, kıyamıyorlardı biliyorum) ; Türkiye'nin en büyük şehrindeki maddi durum vahim, herkes herşeyi alamasın diye herhalde.

gecenin bir vakti gelen çöp kamyonun sesi.. kelimelerin kifayetsiz kalması..

şu aralar ota boka zırlayan çocuklardan tek farkım fiziksel özelliklerim olabilir, hiç sevmem böyle çocukları ama anlamak lazım tabii.

"buz devri-3" animasyonunu, taksimdeki 5 liralık sinemalardan birinde izledim.
Sid'in yavrularına süt alabilmek için bir hayvanın yanlışlıkla çükünden tutması (evet itiraf ediyorum o hayvanın ismini bulamadım) ve sonrasında kaçarak "aaaaaa ben seni dişi sanmıştıııım" demesi.. filmin sonuna kadar buna güldüm..

beynimi dış etkenlere karşı koruyan kırmızı kasklı fotoğrafımı çeken kimdi? murat? oz? neyse ikinize de teşekkür edip orta yolu buluyorum.

son olarak yazımla çok alakasız bir fotoğraf paylaşıp buhar oluyorum..

17 Eylül 2009 Perşembe

nutella - turşu



emo fotoğraf kompozisyonu oldu biraz yukarıdaki eserim, the oz google'a, forum sayfalarına düşmesinden korkuyor.

bugün Naz'la yaptığımız tünel gezisinde, kırmızı piyano görüp "zengin olursam dekor amaçlı alırım ki ben bunu" dedim, kendi piyanomdan asla vazgeçmem ama duygusal bağlarım var.

nutella kaşıkladıktan sonra turşu yedim, bazen nasıl bir mideye sahip olduğumu ben de anlayamıyorum..

aşk-ı memnu'daki Nihal karakterine beni çok çok benzeten arkadaşlarım, o kızın boyu 1,50 cm, benimki 1,77.. (boyumu da söyledim artık, yakışıklı uzun boylu okurlarıma selam ederim..)

yakında "komik vidyolar çeken kızlar" grubuna ben de katılıyorum, çalışmalarımız sürüyor.

bana resim yapan arkadaşım benim için hep önemlidir..

kapılar hep açık olursa turist şımarır, şımartmayın!

Ankara, sana gelsem mi bir süre kalsam mı?

9 Eylül 2009 Çarşamba

Aşk

09.09.09 bu gün önemli bir gün, bu gün çok güzel bir gün..

7 Eylül 2009 Pazartesi

Antony and the Johnsons



benim için çok değerli olan kuzenime teşşekkür ediyorum, "antony and the johnsons" müptelası yaptığı için beni.. son albümünü de indirdim ve seni çok özledim :)


ay dede candır!



regl olup da bunu ağrılı yaşayan kızlarımız;

1- ayakta durmayın.
2- belinizi sıcak tutun. sıcak su torbası yoksa leptopu koyun karnınıza.
3- ağrı kesici için.
4- hareket etmeyin.
5- tatlı krizinizi kuru meyvelerle atlatın, örneğin kuru kayısı, bağırsaklarınızı da düzene sokar.
6- uğraş bulun. resim, müzik, internet, kitap. çevrenizdekileri sebepsiz yere kırdığınız için üzülmezsiniz böylece.

başka çözümleri olan varsa, bir an önce bana ulaşın.

yeni bloglar okuyorum, okudukça çok beğeniyorum, salatalar bölümüne göz atmanızı öneririm.

beyaz teni seviyorum, ama bütün esmer arkadaşlarım güzel.

limonlu soda zirvem, vişneli soda zirvesi oluverdi, limonlu soda yoktu, vişneli de güzeldi, bossa süperdi, arkadaşı da şekerdi..

yakın zamanda imaj değişikliğimle turist severlere süprizim olacak.

ay dede canlıdır. sadece bir uydu değil o, kesinlikle. küçükken bana göz kırpmıştı ay dede, annem inanmamıştı ama gerçekti, hala gerçek olduğunu biliyorum.

blogla çok ilgilenemiyorum, bir konu üzerinde yoğunlaşıp yazamıyorum, ne oldu ki bana?

yukarıdaki tanrıça turist, yer kale içi sokaklarıdır..

not: antalya'lı olup da kale içinde fotoğrafı olmayan gencin bir yerleri eksik kalır.

2 Eylül 2009 Çarşamba

kabus olsaydı, uyanırdım hiç olmazsa..

bu sabah yine annem, babam ve suna teyzenin bağıra bağıra sohbet etmelerine uyandım, annemle suna teyzem kahve içiyor, babam ise teletexte gündem takip ediyordu, buz dolabını açtım, üşengeçliğimden geri kapattım, oysaki açtım.. odama geri geldim, internete girdim o sırada babam daldı odama leptopun başına o geçti, bu saatlere kadar her şey normaldi, babam kızmıyordum.. içeri gittim annemle suna teyze fal kısmına geçmişler, onları dinliyordum. birden suna teyzem "sana çok güzel bir haberim var" dedi. bunu söylediği an mutlu olmuştum.

-aa öyle mii neymiş bu güzel haber?
-annen hamile.

gözlerim büyüdü sanki kaslarım izin verse yerinden çıkacaklardı, boğazım düğümlendi, hem acı hem de nefes almakta güçleniyordum, sonra beynim şoku atlatıp çalışmaya başlamıştı.

-menapoz'dur o ya, test yaptınız mı? (zorlukla konuşuyorum ama)
-yok yapmadık da kızım, doktora gideceğim.

ve o beklenen muhabbet geldi;

-ayy ne güzel olurrr, valla eğer hamileysem doğururum.
-anne ne diyorsun ya kaç yaşına gelmişsin allaam yarebbim, hem utanmıyor musun bi kere kardeşimle aramda 20 yaş olucak insaf, benim çocuğum zannederler ya, yok yok olmaz bu iş..

boğazım gitgide daha da düğümleniyordu. babama inanılmaz bir kızgınlık besliyordum, odama gittim, kapıyı parçalarcasına açtım ve:

-baba ya hiç utanmıyor musun bu yaştan sonra ben mi öğreticem korunma yöntemlerini size be.
-niye öyle diyorsun kızım, olursa ben bakarım valla..
-sus baba sıs, hem suçlu hem güçlü! iki dakka yalnız bırakmaya gelmiyorsunuz ya, napıcam ben sizinle..

düşünceler havuzunda boğulurken kendime bir meşgale bulmak zorundaydım, mutfaktaki bulaşıkları görüp, atıldım. hayatım gözümün önünden bir film şeridi gibi gidiyordu ama garip olan bir şey vardı, tıpkı bana benzeyen bir kız çocuğu etrafımda dönüp duruyordu her karede, ve sevdim ben o çocuğu, yeni bir hayat bağıydı, sonra düşündüm, olsa bakarım kardeşime, zaten bunca sene istedim kardeş yapmalarını şimdi neden olmasın, ama bir yanım kendime şaşırıyordu 20 yaş vardı arada dile kolay. üniversitede derslere elinde bir veletle girmek ve insanları onu kardeşim olduğuna inandırmaya çalışmak..

normalde dua eden bir insan değilim ama;

- tanrım eğer varsan, lütfen sesimi duy, annem menapoza girmiş olsun.. süpaneke, dinimiz, hac, iman, zikir, amin!

1 Eylül 2009 Salı

piyasa

whopper adlı hamburger gönlümün birincisidir, üç ay sonra bugün ilk defa yedim ve orgazmın doruklarında kayak yaptım..

yeni açılan alış-veriş merkezine gidip piyasa araştırması yapayım dedim birde. yeni sezon ürünleri gelmiş, tasarımları beğenmeme rağmen, fiyatlar beni uzaklaştırdı kendilerinden, halbuki indirim ne güzeldir, kır çiçeği gibi, öpücük gibi..

indirimli şiir:

fiyatları indirin
kadınlar sevinsin
fiyatları indirin
indirin ulan!

değişimi seviyorum,
sizi de seviyorum okur..