30 Temmuz 2009 Perşembe

kostüm



bu gün niyeyse sizinle kostüm hakkında konuşmak istiyorum.

vikipedi bize şöyle tanımlamış kostümü: "Özellikle görsel sanatlarda (tiyatro, sinema...vb. sahne sanatları) çok önemli yere sahip, kıyafetlerin tümüne verilen genel isimdir." güzel demiş. gerçekten bir eseri ortaya en iyi sunan detaydır belkide. tabiiki oyunculuk başta gelir ama bir düşünün; kot ve tşörtlü gayet sıradan görünümlü bir kral mı görmek istersiniz bir rönesans eserinde, yoksa tacıyla, peleriniyle, ayakkabısıyla tam bir kral mı? nasıl anlatabilirsiniz o dönemi bir kotla, gerçekçi olmaz, ağız tadıyla seyredemezsiniz o oyunu. hadi onu geçtim diyelimki fotoğraftaki gibi bir pamuk prenses var ortada, olanları hayal etmek zor değil yani bütün cüceler 31 için tuvalet sırasında olurdu, pamuk kızımızı da prensten önce avcı zikerdi, hikaye bozulurdu, olmazdı.

sadece kostüm de değil, dekor, makyaj hepsi bir arada olması gerekir güzel bir oyun için. ve inanın o kadar eğlenceli ki o kostümleri giymek, bir anda giydiğin kıyafet oluveriyorsun. geçen okulumuzun oyununda giydiğim hizmetçi kostümü mesela, kostümlü prova almaya başladığımız zaman, aklıma gelmeyen birkaç figürü bu sayede oynadım, basit aslında, sahneye çıkıp sandalyeleri toparlamamız gerekiyordu oyunda, (ilk sene sahne dersimiz olmadığı için çok da bilgili değildik bu konuda) kostümsüzken sadece söylenen talimatları yerine getirirken, kostüm giydiğimde mimiklerim değişti, beğenmişti rejisör de bu durumu (amanın çok uzadı bu cümle toparlayamadım ben şu an) ve bu konuyu da burda bitirdim.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

kitap


bugün çıktık annemle dışarı, ve sinemaya gittik, "harry potter ve melez prens" annem tabiiki çok sıkıldı ve söylendi:
- bu yaşa geldin hala çocuk filmleri izliyorsun ve çizgi filmleri kaçırmıyorsun, ne zaman büyüyeceksin sen?

haklıydı belki ama harry potter serisinin benim için ne kadar önemli olduğunu anlayamıyordu ne yazık ki.. ilk çıktığı günden beri takipçisi oldum ben, çocukluğunu bilirim daniel'in ki ben de o zaman çocuktum yani. her kitabı, kaç sayfa olursa olsun her sayfası aklımdadır, o nasıl bir akıcılıktır, nasıl bir anlatımdır, sürüklemek ne kelime.. filmlerinde tabii ki kitaptan duyduğum hazı alamıyordum ama her seferinde inatla gidiyordum merak ediyordum, hayal ettiğim gibi mi filmi de.. tamam oyunculuk komik belki, konu çocukça, ama olmuyor yine de seviyorum, heyecanla izliyorum.. son kitabını almamıştım neden mi herkesten önce okumuştum bile, internetten indirip, gözlerim bozulana dek, saatlerce ekrana kitlenerek.. beni anlayan yok mu?

bu sadece harry potter serisinde olmuyor tabiiki, dostoyevski, bukowski aynı etkiyi yaratıyor, içine giriyorum kitapların, kahramanları ben oluyorum.. itiraf edeyim öyle çok kitap okuyan bir insan değilim, hayır çok seviyorum ama unutuyorum, sanırım teknoloji hayatıma girince değişiveriyor her şey.. sonuç olarak bugün bir karar aldım ve sizinle paylaşıyorum, bundan sonra her gün en az 1 saat kitap okuma zamanı ayıracağım kendime, siz de sorun bugün okudun mu diye, okumadıysam utandırın " piii cahiiil, allah senin belanı versiiin" diye.

28 Temmuz 2009 Salı

üşenme sevgili okur!



fotoğraf çekmek, çok ayak altına düşmüş bir hobi haline geldi dostlarım evet. tamam çok güzel ama gerçekten saçma sapan fotoğraf çekip de bunları feysbukta yayınlamak nedir. "bakın bende süper bi makine var, sizde yok, bu anca benim hobim olabilir" demek değilmidir, yapma güzelim, yapma be ciğerim.. cadde kızları gözünüzü seveyim her şeye el atmayın, gidin sevgilinize trip atın, gidin eşofman üzeri milyon dolarlık çanta ve küpe takın, tenis oynayın, evinize sinema yaptırın.. ama fotoğraf makinenizle saçmalık derecesinde fotoğraflar çekmeyin, bir de bunu sanatsal sanmayın, okey mi conem?

blog araştırması yaptığım bir günde bitliturist.blogspot'a rastladım, benim adresime çok benziyor gibi, aa arada sadece çizgi eksikmiş vay vay.. ne kadar yaratıcıymış bu blog yazarımız, benden bir sene sonra blog açmış araştırdım da.. evet sinirlendim, napalım, belki de sinirlenmemeliyim, belki özendi kızımız, helal hoş olsun..

çok sıkıcı günlerim var itiraf etmeliyim, bir kaç saat koltukta, bir kaç saat yatakta zıbarıp duruyorum, aktivitelerim de tv'yi açmak, leptopun tuşlarına dokunmak, kitap sayfası çevirmek ve çatal tutmak. güneşe çıkmam yasak, sıcak havada durmam yasak,daha başka ne tür aktiviteler yapabilirim acaba bloğu okuyup da yorum yapmaktan çekinen okuyucu halkı?

the oz blok yazsa da okusak diyor içimden gelen bir ses..

yemek tarifi;

malzemeler: iki adet tavuk budu, 2 diş sarımsak, 4 ya da 6 adet (isteğe bağlı) patates, tuz, karabiber, az miktarda sıvı yağ ve bir adet anne.

yapılışı: malzemeleri ve anneyi mutfakta hafif gaza getirin ve mutfaktan çıkın. yaklaşık 40 dakika sonra tekrar mutfağa uğrayın ve yemeğin altını kapatıp, annenize teşekkür edin, afiyet olsun..

25 Temmuz 2009 Cumartesi

turist'in adıyla; oku!

geçmişi düşündüğümde bana en garip gelen zamanın çok hızlı geçmesi oluyor,üzülmeli miyim, sevinmeli miyim, herkesin zamanı bu kadar hızlı mı yoksa sadece benimki mi bozuk.. bazen acıları kolaylıkla unutmamı sağlıyor bu sistem, ama öyle anlar geliyor ki bitmesini istemediğin, o zaman kızıyorum bu zayıf makineye.. kızsam da kimse tamir edemez ki, söylediğim gibi bozuk bu, hep hızlı..

böyle hızlı olunca bazı şeyleri unutuyoruz, "sonra yaparım" la başlamıyor mu çoğu cümlelerimiz, erteliyoruz.. boncuk gözleriyle yaşlı ama güçlü dedem onu bir kerecik olsun arayalım diye telefonun başında trt 4 şarkıları dinlerken; hali kalmamış, yavrusu için patlıcan yemeği yapmış sıcaktan kendine yapışmış bir anne "bulaşıkları yıkayıver kızım" derken, interetin başında ya da tv karşısında tamamen beynimi boşaltmak üzere "sonra yaparım" diyorum, itiraf ediyorum çok kızıyorum kendime ama benim suçum değil, söyledim ya zaman makinem bozuk benim..

"S" harfinden ıslık çalabilen insanlara hep özendim ben, o kadar olaya hakim davranışları var ki bu insanların bu yüzden herkesi etkileyebileceklerini düşünüyorum.. ya da ben yapamadığım için gözümde çok büyüttüm.

şu filmlerde ölmek üzere olan bir adamın boğazının ortasına kalemle delik açıp hayat kurtarma sahnesini çoğunlukla, evdeysem bir kaç defa geri alıp izliyorum, ileride birinizin başına böyle bir şey gelirse sizi kurtarmak için.. korkmayın benden yahu daha çok izlemem lazım zaten şimdi yapacağım demiyorum..

hep etrafına neşen veren insanları seviyorum, bütün arkadaşlarımın böyle olmasını isterdim, böylece aldatılan da, üzülen de, ağlayan da bana hep pozitif enerji verirdi.. tabii "üzülmek, mutluluğun kıymetini bilmemizi sağlar" dermiyim demem, anti klişe timi üyesiyim..

bir gün beni bir yerlerde görürseniz korku filmi çekiyormuş havasına bürünün, omzuma dokunun ve "yarın her şey çok geç olabilir" deyin, ben de size tekme tokat dalayım..

24 Temmuz 2009 Cuma

çok yalın

neden bir Yalın şarkısı duysam çişim geliyor ya da çişimin geldiği an Yalın şarkısı geliveriyor aklıma? hayır Yalın'ı kötülemek amaçlı yazmadım ben bunu, dinlemem o ayrı ama gerçek bu, merak ediyorum. ya vallaha da bahsederken bile çişim geldi ama bu kadar olmaz, gidip geliyorum..

şu 3G tam olarak nedir?

20 Temmuz 2009 Pazartesi

aşk mevsimi

az önce feysbuk adlı video paylaşım sitesinde şebnem ferah ve apocalyptica'nın ortak bir çalışmasını izledim, mantıklı ve hoş bir çalışma, şebnem'in "perdeler" şarkısını beraber yorumluyorlardı, güzel fikir. ayrıca şebnem'in saçları çok güzel olmuş, daha genç göstermiş, kanımca adamları etkileme gibi planı var.

beklemediğim bir komşumdan harika müzik sesleri geliyor ona şaşırıyorum okur, morrissey olsun, bille holiday olsun.. dinliyor, ilgimi çekiyor sabah sabah bir fincan şeker isteyesim geldi.

yabancı biriyle aşk yaşayasım var okur, ne o benim dilimi bilsin ne ben onunkini.. her sabah kahvaltı hazırlasın bana, ben de her sabah ne kadar şanslı olduğumu görerek uyanayım. öyle bir öpsün ki beni okula gitmek için çıktığım evden ayrılmak ızdırap olsun. onu kıskanmadığımı bilsin özgür olsun, beni kıskanmasın özgür olayım, ama aldatamayacak kadar çok sevelim birbirimizi. ne o benim dilimi bilsin ne de ben onunkini..

çok güzel bir melodi var aklımda ama söz yazamıyorum, "senin aşık olma vaktin geldi" dedi annem alçılı burnumla üst dudağımı çok kaldıramadan sırıttım..

sizi omzumun üstünden esrarengiz bir görüntüymüş gibi selamlıyorum, mevsim başlasın..

18 Temmuz 2009 Cumartesi

küstüm!

dünyadaki herkes rock'n coke'a gidiyormuşmuş da sadece ben gidemiyormuşum gibi hissediyorum..

hayranlarıma özel bilgi: bugün biraz daha iyiyim, şişlik ve morluklarda inme var, burun sızıntılarım da kırmızıdan sarıya döndü hiç olmazsa, yaşayacağım..

sonunda dayanamayıp ekranın sağ alt köşesinden rahatsız edercesine çıkan "messenger'ın yeni sürümünü yükle" yazısını tıkladım.

bakınız sevgili blog okurum şuraya ikidir ameliyat oldum, korkunç görünüyorum imalı şeyler yazıyorum "bossa" hariç kimse de merak etmedi sormadı, geçmiş olsun bile demedi lan! siz ne biçim okursunuz. ilgiye, şefkate ihtiyacımız varken nedir bu coolluk ha! dellendim.

kısa sürecek biliyorum ama küstüm! dudağım da buruştu bak!

16 Temmuz 2009 Perşembe

bu da ne?

size ameliyattan bir gün önce çektiğim fotoğrafları aktaracağım bugün, sıradan bir sony ericcson markalı telefondan çekilmiştir..





sıradaki fotoğrafta martının arkasında duran şahıs annem, en olmadık yerde cık cık...


veeee bu da bugün ve korkunç ben!



dinleneyim..

14 Temmuz 2009 Salı

oyh

ah be okur annemle babama hayret ediyorum çocuk büyütmek zor iş, gerçekten ben olduğumdan beri bütün hayatları bana endeksli, bana harcanan parayla belki dört belki daha fazla en güzelinden ev alabilirlerdi, tabii bu işin sadece maddi boyutu..

bu konuya daha devam etmek isterdim ama bütün konsantrasyonumu Kıvanç Tatlıtuğ'un oynadığı şampuan reklamı bozdu, herkesten özür diliyorum ben, çıktım, çok terbiyesizim!

13 Temmuz 2009 Pazartesi

hoşmerim?

almanya'daki kuzenim msn iletisine "aşkım, seni çok seviyorum" yazınca dikkatimi çekti, kendisine bulaşmak istedim, hemen bir ileti penceresi açtım ki fotoğrafı görür görmez duraksadım, hüzünlendim.. fotoğrafta iki çocuk vardı, biri bendim diğeri de o.. "aşkım" kelimesini bu fotoğraf ve kuzen ilişkisi için doğru bulmadım tabii ama bunu ona söylemedim..

balıkesir'de "höşmerim" yedim tadi çok güzeldi. dayım da masadaki sinek kaplı yoğurdu yedi o da dedi "çok güzeldi". damak tadı çok farklı dayımın, kuzenimin anlatmasına göre yemek için aldığı kayısıların ikisi de kurtlu çıkınca dayım da kuzenin elinden çöp kutusuna doğru giden kayısıların kurtlarını ziyan olmasın diye yemiş.. çok güzel bir açıklaması da var kendisinin; "protein o protein!"

not: hoşmerim tatlısı, bir hikayeye göre askerden gelen kocasına kendi uydurduğu bu tatlıyı yapan çalışkan anadolu kadınının, " hoş mu erim?" diye sormasından sonra tatlının adı oluşmuş. zaman içinde ağızda gevelenerek (bu da nasıl bir tabirse, gevelenerekmiş) "hoşmerim" ismini almış.. ama hikaye neden buraya kadar onu anlamış değilim, kocası da fikrini söyleseymiş de hikaye orda bitseymiş;

"beğenmedim kadın! seni boşuyorum fadime'yle evlencem ben" demiş olabilir mesela ya da;

"ah karıcım niye zahmet ettin, senin elinden zehir olsa yerim" ya da;

"lan bu çok güzel olmuş bunun ticaretini yapalım biz ileride fabrikasını açarız ünlü oluruz" ..

insanın aklında çok seçenek bırakmayın kardeşim!

klima muhteşem bir icattır.
ceviz kıracağı değildir. evde televizyonun karşısında iki cevizi tek yumrukta kırmaya çalışan anne- baba görmek istiyorum.

12 Temmuz 2009 Pazar

"her şey satılıktır: aşk, sanat, bu dünya, sen, ben. özellikle de ben.." dedi oz..

oz bir baska arkadastir..

ben de sunu diyorum siz sevgili okurlarima;


ameliyat öncesi duygusal bir yazi okuyabilirsiniz bu sayfada, hüzünlenmeyin, aglamayin..

10 Temmuz 2009 Cuma

düğün

bugün kuzenim evleniyor,sevgili okurlarım.. 11 senedir beraber yaşadığı sevgilisiyle evleniyor, ne gerek var şimdi diye düşünürdüm, düşünmemeye karar verdim.

düğün nedir?

- iki kişinin biz evleniyoruz diye bağırması ve bütün eş, dost ve akrabaların buna şait olması, bundan mutluluk duyması, halay çekmesi..

7 Temmuz 2009 Salı

GOLD, SILVER OR COPPER

bugün odamı karıştırırken 13-14 yaşlarımda arada bir yazdığım çizdiğim günlük misali ajandamı buldum. ama bu ajanda çok önemliydi, sınıftaki bütün kızların vardı böyle bi defteri. içinde önemli sırlar, saçmalıklar, ve şiirler yazardı. "selam naber" le başlayan yazılar mı dersin. asi rockır genç havasında çizilen grafikler mi peeh... hatta bir ara üşenmeyip kendime alfabe de yapmışım (beğendiğim bloglardan birinde okumuştum şu gündemde olan EMO'cu kızların kendine göre alfabesi olduğunu söyleyen gazeteleri eleştiriyordu. ee haklı adam o yaşlarda hepimiz yapmışız bkz:kanıt). daha okumakla bitiremiyorum bu ajandayı ben, matematiğinden tut coğrafyasına ders notları da var, şimdi hatırladım 8. sınıfta her derse defter getirmiyordum tek defterle kendimce hava yapıyormuşum bak bak bak! ulan hıyar bu notlardan hiç bir şey anlaşılmıyor! ve evet bir salaklık daha geliyor.. sayfaların arasına yaprak orkid (yaprak orkid en ince olanıdır.) yapıştırmışım ve "orkid o kadar ince ki hissetmesiniz bile" yazıp kendimce eğlenmişim de. allam yarebbim iyi ki büyüyoruz..

son olarak yazımı yine bu defterde bulduğum ve muhtemelen ingilizce dersinin ödevi olarak yazdığım şiirimle kapatıyorum, kolay gelsin..

GOLD, SILVER OR COPPER

gold, silver or copper
copper is worse then silver
but gold is the best
because it wins the all test

I callected copper
because ıt's very chepper
I have got a ring
but it's only silver

we are exported silver
we earn a lot of money
we aren't exported copper
ıt is very funny

5 Temmuz 2009 Pazar

odun

babaannemle beraber fotoğraf albümüne bakarken "yalan dünya dönüver de kıçına odun girsin" dedi. seni seviyorum babaanne :)

karpuz

karpuzun çekirdeğini çıkartma aparatı yapsınlar! üşengeç insanım ben çıkartmadan yiyorum ama bir faydası olmuyor çiğnemek istemiyorum onları ben sadece karpuz ve onun muhteşem pembe teniyle ilişkide kalmak istiyorum, her ısırışta soğuk soğuk ohh derken çıkıyor bir yerden çekirdek olmuyor ya zevkimin içine ediyor, öyle büyük bir şey olmasın, pazarda satılsın çin malı gibi ama türk malı olsun, sonra çekirdeği çıkartırken karpuzu mahvetmesin, elektrikli süpürge gibi içine çekebilir mesela çekirdekleri olamaz mı hiç?
hah şimdi siz diyeceksiniz ki; "çekirdeksiz karpuz çıktı hanııım senin dünyadan haberin yok" var kardeşim var haberim var istemiyorum ben o karpuzu sulu değil o tadı da güzel değil önce kendin ye sonra konuş.

ayrıca karpuzun iyisini nasıl seçeriz hala anlayabilmiş değilim :/

2 Temmuz 2009 Perşembe

tesadüf güzeldir!

birbirlerini hiç tanımayan iki genç kız,("piyaztheoz" vasıtasıyla) birbirlerinin bloklarını okumaya başladı, yorumlar yapmaya başladı, sevdi, ve birbirlerini yine hiç tanımadan denize gitme kararı aldılar. mailleştiler, ve daha sonra messenger aracılığıyla konuşmalarına devam ettiler. bu iki genç başlarda biraz utangaç ve çekingen olmasına rağmen dakikalar geçtikçe samimiyeti ilerletti. istanbul'da nerde yaşıyorsun sorusu ikisinin de ortak bölgesi çıktı bunun üzerine bossa nova "oralarda bi arkadaşım oturuyo sokakta da bi opera santçısı var ama kim çözemedik" dedi ve olaylar gelişmeye başladı;

turist: hangi sokak?
bossa nova: susam sokağı.
turist:ohha! o benim lan.
bossa nova:oh may gudnıssss!!

bir süre daha bu şaşırma duygularını garip kelimelerle birbirlerine aktarmaya devam ettiler ve sonra..

turist:hangi liseden mezundun acep?
bossa nova: köfteci lise.
turist:oha! çüş!
bossa nova: ?
turist: annem orda almanca öğretmeniydi benim yıllarca, adı da Marilyn Monroe.
bossa nova: oh may gudnısssss sen beni not defterinden beeniomuşun annen sölemişti.
turist:aaa sen o kız mısıııın, haha
bossa nova: haha
turist: esmersin dimi sen, çalışkansın bide, annemin çikolatası?
bossa nova: evet o kız benim..

gerisi duygusal bir konuşmayla devam etti..
ikisi de bu duruma çok şaşırmıştı, komikti, güzeldi..
biri sokaktan geçerken dinlediği gizemli operacısını bulmuş, diğeri annesinin not defterinden beğendiği arkadaşını..

hayat gerçekten tesadüflerle doluymuş okur..
tesadüf de çok güzel bir şey..

açık saçlı fotoğrafımı da buraya koymamaya karar verdim bossa, okurum aşık olmasın, acı çekmesin, depresyonlara girmesin, geceleri gözlerine uyku girebilsin diye. ben sana yollarım msnden. :)

ne garip yahu.

fotoğraftaki kız ve yakışıksız brad pitt

bakılan insan olmak kısmen güzel, insana kendini iyi hissettiriyor, güzel hissettiriyor lakıin geniş çaplı düşünürsek, kara çarşaflıya da, transeksüele de, mini eteklisine de, recep ivedik'ine de bakıyoruz anam. işte bunları düşündükçe sana bakıldığı an tedirgin oluyorsun, kıl mı dönmüş, yüzüme bir şey mi yapışmış, saçıma kuş mu sıçmış gibi.. özellikle bakan kişi senin de bakakaldığın adı bilinmedik sokaktan geçen taş yavruysa, inanmak istediğin tek şey vardır, güzelim! ama yok eve gelindiğinde aynadaki yüzde kocaman bir kalem izi olması bütün hayalleri, mutlulukları ortadan kaldırır evet, kısa süreli depresyon yaşarız, hayat küseriz, sıçma saatlerimiz bozulur. bu gün bunu yaşadım ben. o kendini yakışıklı zanneden çakma brad pitt'e de söyleyeceklerim var;

- öküz gibi bakacağına uyar dimi hıyar! uyar ki bir muhabbet olsun işi orada üstün espri yeteneğimle kıvırıvereyim, paçayı kurtarayım, konuşup anlaşalım, gerekirse babandan isteyeyim, yok adam olmazsın sen.



fotoğraftaki kız olmak istiyorum, kim benimle denize gelir?