30 Ağustos 2009 Pazar

Ayrıca;

Ice Age'in ilk iki filmini hiç kaçırmadan sinemada izlemiştim. Animasyonları çok seviyorum, ve Ice Age'in kalbimdeki yeri bir başka.. ama üçüncü filmini izleyemedim, izleyemedim okurum, vaktim mi olmadı, neden olmadı? neyse Antalya'daki bütün sinemaları gezeceğim artık, belki kaldırmamışlardır turist gelsin de izlesin diye, eğer benimle bu filmi, patlamış mısır ve kola eşliğinde izlemek isteyen varsa, ben o kişiye bütün saygı ve sevgilerimi arz ederim.

ayrıca; bugün Saliha anlatırken farkettim; burnum alçılıyken dolaştığımız mağazalardan birinde bir eleman vardı onu bilerek korkutmuştum, o da beti benzi attığı halde "korkmadım" demişti, o elemandan özür diliyorum ben.

ayrıca; dün kahve içtiğimiz yerdeki garsonu dumur ettiğim için de o garson abimizden özür dilerim.

ayrıca; bana mal mal bakan çocuğa dil çıkardığım için de özür dilerim.

ayrıca anneme bir daha yaramazlık ve benzeri saçmalıklar yapmayacağıma dair söz vermiştim bunun için de özür dilerim, sözümde duramıyorum anne..


ben büyüyemiyorum okurum, bir yarım hep çocuk..




fotoğraftaki uslu kız kuzenim, şımarık kız ise benim..

27 Ağustos 2009 Perşembe

5 yıldızlı hotelse kaçacaksın

ne zaman bilmiyorum ama okurum, yabancı bir kimseden çocuk yapmaya karar verdim, yani türk olmayan.. hayır türk iyidir, hoştur lakin bu fikre şu an tatil yaptığım mekanda karar verdim. veletlerle aramın iyi olmamasına rağmen, birbirinden muhteşem güzellikte sarı sarı çocukları görünce insanın böyle içine içine sokası geliyor, yanaklarını sıka sıka o şirin kırmızı dudaklarından öpesi geliyor, ay allahım çok güzel bunlar okurum, çok. işte ben de bu çocuklardan bir tane istiyorum okurum, şimdi erkek kişisinin de gözleri renkli olursa, şansımız daha çok artar, sonraa beyaz tenli böyle süt beyazıı, kıvırcık saçlı benim gibi, amanın nooluyor bana yılların turistine nooluyor okurum! anaç duygularım kabardı yeminlen.

neyse gelelim mekanımıza.. güyaa beş yıldızlı otelimiz ( böyle yerlerde işin olmaz turist ne ayak?)
not: öncelikle parantezdeki soruyu cevaplandırmak istiyorum, öhööm.. okurum, ciğerim, lahana dolmam, ayranım, antalya'ya geldim geleleli dışarılarda sürttüğüm için babamın onlarla olmamı sağlayacak bir projesidir bu. proje içinde annem ve babamın üniversiteden arkadaşları ve aileleri de yer almaktadır. amaç: turistin herşey dahil sistemdeki bir otelde ailesiyle beraber olmasını sağlamak dışarı çıkarmamaktır. proje başarılı mıdır? başarılıdır. turist sıkıntıdan patlamışmıdır? evet.

yemekleri hiç beğenmememe (bkz: meme) rağmen, çok yiyorum; çünkü her saat başı yemek veriyor bu zıkkım hotel.

havuza giremiyorum; çünkü milletin işemesi sonucu havuzun rengi bile değişmiş a.q.

saunamız var birde; içeride nefes alamıyorum boğuluyorum, çok da eğlenceli değil ayrıca.

animasyon mu var; allah belalarını versin lan!

ayrıca bir tane yakışıklı göreyim be, hiç mi olmaz, niye olmaz, küfür, küfür, küfür...

neyse okurum daha söylenecek çok şey var lakin benden size bir öneri turist adayları, beş yıldızlı otel sıkıcıdır, gitmeyin.. deneyim, tecrübe..

TurisT ablanız sizi öpsün..

19 Ağustos 2009 Çarşamba

bu yazıyı okumasan da olur

şu an hiç yazı yazasım yok ama niyeyse yeni kayıt açıp ekrana salak salak bakmaktayım. bu cümleyi yazmam bile saçma ama ilginç bir ruh halindeyim evet. sanırım ilgiye ihtiyacım var.

18 Ağustos 2009 Salı

sosyal mesajlı facebook şiiri

facebook bizim canımız

leptopu açar açmaz sana girer oldum
sana girince kendime kızar oldum
kızar dedim kızartma çekti canım
akşam vakti yemek yer oldum

invite ettik, ignore ettik
o yetmedi vidyo izledik
oyun yokmu dedik o da oldu
pet societyle kalbim nur doldu

yorum yaptık, dalga geçtik
ahireti önemsemedik
"allah" grubuna katılmadık
cehennemden farz eyledik

etiketlendik, paklandık,
raflara yer saldık
benden size bir tavsiye
kolbastı oynamayın.

16 Ağustos 2009 Pazar

limonlu soda zirvesi


öncelikle iç anadolunun bağrından tezek kokulu bir merhaba getirdim size okurum. dedemin kovanlarından bal yedim, taze süt kaymağıyla yufka ekmeğe dürerek. bazı yemek terimleri öğrendim; oğmaç (yufka ekmeğin parçalanarak tereyağında yumurtayla kızartılmış hali), sepi (sulu, etli bulgur pilavının yufka ekmeğin üzerine dökülerek yenilesi hali).. tavukları kümesine sokmaya çalıştım, başaramadım, gerçekten zor.. insanların, tarlalarını, sürmek zor geldiği için yaktıklarını gördüm, böylece yangın çıktığını da gördüm. organik sebzeler, meyveler yedim, kendim de organikleştim, düzgün sıçmaya başladım.. bir ara hasta oldum temiz hava çarpmasıymış, kirli hava sağlıklımıymış diye düşündüm..
sonra köy halkı dediğin okeyciymiş arkadaş, çoluk çocuk, genç, yaşlı, herkes.. öyle boş oynamak da yok, hedefler büyük. para yok ama, mangal var, pasta var, dondurma var. bende de hiç mi şans olmaz be, hep yenildim.
neyse şimdi de çok özlemiş olduğum arkadaşlarımla buluşma planları yapıyorum, ayrıca antalya'da bulununan blogçularım için de kendi kendime zirve açtım şu an, "limonlu soda zirvesi". katılanlar yorum bölümüne saçmalayabilir.. yer, zaman ve mekan benim isteğim doğrultusunda en yakın zamanda belirtilecektir.

ta ta ta taaaaaaaaaa!

veeeee köfteme, piyazıma, dondurmama döndüm. tatilime antalya'da devam ediyorum. enerjimi depoladım. okurum, valla sizi çok özledim.. en kısa zamanda hepinizle teker teker ilgileneceğim ciğerlerim.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

turist gezer..

bu gece dedemin yanına gidiyorum, biraz dağ havası, köy mantısı, meyveler, çiçekler iyi gelecek bana. enerji depolayacağım, beni özleyin anacım..

1 Ağustos 2009 Cumartesi

ben nasıl öldüm?

hiç bilmediğim bir yerdeyim. her çeşit insanın olduğu bir yer, herkes çıplak, hayvanların bile tüyleri yok..herkes ortak bir dil konuşuyor ama ben bu dili daha önce hiç duymamama rağmen biliyorum. nasıl mümkün olabilirdi bu? adamın biri, bir arap, yüzünde hafif morlukla, kuşla konuşuyor resmen, hayal mi görüyordum yoksa? , yanımda olayları benim gibi şaşkınlıkla izleyen teyzeye sordum, "bu gerçek mi? o adam gerçekten kuşla mı sohbet ediyor?" bu cümleyi kurarken bile hayret ediyordum kendime bu benim dilim değildi, ama konuşabiliyordum. cevap vermesi birkaç saniye aldı teyzenin "evet konuşuyor" duraksadı bir an "biz öldük mü?". aman allahım şu ana kadar duyduğum en korkunç soruydu bu, o an etrafta olan biten herşeyi unutmuştum ve sadece bunu düşünüyordum, "ben öldüm mü?". çok da uzakta olmayan kırmızı renkli, garip bir ağacın altında duran banka oturuverdim, olayları algılamak için zamana ihtiyacım vardı.

belki bir kaç saat bu bankta oturdum, etrafta balonla gezinen adamın yüzü dikkatimi çekti, birine çok benziyordu ki bu benzerlik benim saatlerce düşündüğüm konudan uzaklaştırmıştı beni, babamdı o. göz göze geldik ve bana gülümsedi, tüylerim diken dikendi, yanıma geldi ve balonu bankın kenarına bağlayarak; " hoşgeldin oğlum." dedi, boğazım düğümlendi, gözlerim büyüdü ve yaşlar hızlı hızlı inmeye başladı. sarıldık, ona hiç bu kadar sıkı sarılmamıştım, öldüğünde bile.. " burası cennet mi?" der demez babam kahkayı patlattı, etraftan bir kaç köpek de gülmeye başladı. nesi komikti acaba, içten içe sinirlendim. babam gülmekten ve sevinçten yaşaran gözlerini çıplak koluyla sildi;

- hayır yavrum, cennet ve cehennem bizim dünyada hayal ettiğimiz bir yer, burda herkes eşit, kimi katil, kimi hacı, kimi çocuk.. kimsenin günahı ya da sevabı yok burada, para da yok, mafya da, cami de, orospu da..
daha sorularım bitmemişti ve bitecek gibi değildi, devam ettim;

- peki bir lideriniz yok mu, hani dünyada allah dediğimiz?
- yok. burada herkes kendinin lideri, dedim ya herkes eşit, böcek hanım da (yerdeki karafatmayı gösterip saygıyla eğilerek), elvis presley de, herkes..

hayal kırıklığına uğramıştım biraz, bu benim hayal ettiğim şey değildi, cennet yoktu, cehennem yoktu, dünyada o kadar şeye zarar verenler, hiç bir şeye zarar vermeyenlerle eşitti, bunun bir cezası olmalıydı, adalet olmalıydı.. babam koluma dokundu, "gidelim." dedi. sormak istediğim o kadar soru varken daha cevap alamamışken çoğu şeye, sadece babamı takip ettim, elini omzuma atmıştı, bu hiç olmazsa bir güvendi benim için..

küçük ve dıştan çok bakımsız görünen bir kulübeye geldik, balkonunda dört kişi okey oynuyordu, babam sevinçle sırtımı sıvazlayıp pipimi göstererek; "bu oğlum!" dedi. okey masası babamın bence yersiz espirisine fazla gülek birden hareketlendi, herkes sırayla "hoşgeldin" demeye başladı. masadakilerin çıplak oluşu niyeyse beni hiç rahatsız etmiyordu. ben daha teşekkür edemeden babam beni kulübeden içeriye itmişti bile. içerisi bir saray kadar güzeldi, her yerde çiçekler, pastalar, parıldayan mumlar.. çok etkilenmiştim. babam sırıtarak " ee yorulmuşsundur sen, kolay değil ölmek" dedi ve bir kahkaha daha patlattı. o an içimde aniden bir sızı daha oluştu, ölmüştüm ben, annemi, kardeşimi, sevgilimi, herkesi dünyada bırakıp buraya, daha ne olduğunu anlayamadığım yere gelmiştim.. babam beni bir odaya götürdü, odada sadece gösterişli ve büyük bir yatak ve kocaman bir ayna vardı. babam kapıyı kapatmadan önce sevimli bir gülümsemeyle "iyi ki geldin oğlum" dedi ve kapı kapandı.

şimdi kendimle başbaşaydım, ne garip ve çıplak insan vardı etrafta, ne de konuşan hayvanlar.. yatağa uzandım, dünyada hiç bu kadar rahat bir yatakta yatmadığımı farkettim. ellerimi inceledim. ayağa kalktım, aynaya baktım ve vücudumu incelemeye başladım, her şey normaldi. ne bir çürüme, ne bir kan, ne de bir yara vardı bedenimde. kafamdaki sorular o kadar çoğalmıştı ki artık başa çıkamıyordum, yorulmuştum resmen. buraya nasıl geldiğimi ve son bir kaç saattir yaşadıklarımın gerçek olup olmadığını ayırt etmeye çalışıyordum. her şeyin gerçek olduğunu anlayınca uzunca bir süre ağladım, göz yaşlarımın çıplak vücuduma düşüşünü izledim aynada. neden ölmüştüm? erken değilmiydi? nasıl ölümüştüm? yoksa öldürüldüm mü? hiç birşey hatırlayamıyordum.

yatağın içine girdim, yumuşak ve sıcak yorganı boğazıma kadar çektim, kendi cenaze törenimi hayal ettim, "nur içinde yatsın" diyordu herkes, güldüm ve kendi kendime konuştum " kimseyi kırmayayım madem, nur içinde uyuyayım ben" dedim ve gözlerimi kapatım, yeni dünyamda yeni uykuma daldım..

not: hayatımda ilk defa bir hikaye yazdım. bütün eleştirilerinize açığım.

sevgiler turist